19 Mayıs 2024 - Pazar

Şu anda buradasınız: / İFSAD-I EKBERE KARŞI CİHAD-I EKBER
İFSAD-I EKBERE KARŞI CİHAD-I EKBER

İFSAD-I EKBERE KARŞI CİHAD-I EKBER Fırat TOPRAK

Tevhid ehli ile şirk ehlinin tarihsel çatışması bir diğer açıdan bireysel ve toplumsal çürüme ve yozlaşmaya karşı bireysel ve toplumsal sağaltım mücadelesi olarak da tanımlanabilir. Çürüme ve sağaltım sarkacının sür git devam ettiği bir tarih anlayışı mü’min bakış açısını belirlemektedir. Tevhidî dünya görüşü temelinde Yüce Allah’ı birleme, risalet ve ahiret gibi inanç esasları olmak üzere insan, toplum, devlet, iktisat, eğitim, hukuk ve tüm diğer boyutlarıyla bütüncül, derinlikli ve sadra şifa bir duygu-düşünce sistematiğinin adıdır.
Vahye, fıtrata yüz çevirmenin doğal bir sonucudur yozlaşma ve çürüme. İnsanî olanın deformasyonunu ifade eden bu kavramsallaşma kimi zaman topyekün bir cahilî yaşam olabilmekte kimi zaman bir ifrat fikir olarak görülebilmekte kimi zaman da kötü bir davranış olarak da görülebilmektedir. Mesela Âdemoğlu Kabil’de Rabbin hükmüne razı olmamak şeklinde tebellür ederek kardeş katliyle neticelenebilmektedir. Keza Nuh (as) kavminde salih insanları putlaştırma şeklinde gerçekleşip Tufan ile helak edilmeyle sonuçlanmıştır. Yine Hud (as) kavminde şirk ile birlikte kibir, fesad ve zulüm şeklinde görülmekte ve yedi gece sekiz gün süren bir kasırga ile helak edilmeyle nihayetlenmiştir. Lut (as) kavminde de şirk ile birlikte cinsî sapkınlık şeklinde görülmüş ve ıslah çabasının akabinde müfsidleri bir tabii afet yakalamış; tarihe kötü bir nam ile karışmışlardır. Ve daha nice karyelerin kıssası kâh detaylı kâh yüzeysel olarak ve çürüme-sağaltım sarkacının izdüşümü olarak Kitab-ı Mecid’de temiz akıl sahipleri ibret alsın için anlatılmıştır.
Ümmet-i Muhammed özeline geldiğimizde Tevhid ve ıslah mücadelesinin nihai ve görkemli halkası ile karşılaşmaktayız. Vahyin son seslenişinin gerektirdiği mükemmellik ile muttasıf bir rol modellik dünyevî ve uhrevî saadetin başarısını ete kemiğe büründürmüştür. Asr-ı Saadet ve sonrası zaman zaman ifsad hareketleri yaşanmakla beraber ıslah güçlerinin etkinliği her daim belirgin olagelmiştir. İslâm tarihinde öne çıkan Moğol istilası, Haçlı saldırganlığı gibi ifsad süreçleriyle ciddi varoluş krizleri yaşansa da ümmet çok da uzun olmayan sürelerde toparlanabilmiştir.
 İçerisinde bulunduğumuz asır ise tarihî süreç içerisinde şirk ve ifsadın tüm çeşitleri ve tüm katmanlara sirayeti ile özel bir durum arz etmektedir. Tüm zamanların en büyük çürüme ve yozlaşmasının tanımı olarak İfsad-ı Ekber kişiden aileye; cemaatten cemiyete; şehirden kırsala; devletten küresel sisteme; ekonomiden eğitime; bitkiden hayvana; cemadattan tüm kâinat sathına kadar ulaşarak adeta insanlığı kıyamete taşımaktadır.
Çağdaş ifsad insanlığı tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kilit kodlarının tahrifi ile anlam yitimine uğratmıştır. Bilgi bombardımanı arasında kalan insan hemen hiçbir konuda sistematik bilgilenmeye ulaşamamakta; bilakis parça bilgilerle insan, varlık ve hayata dair sağlıklı bir duygu, düşünüş oluşturamamakta bilakis yapı bozumuna maruz kalmaktadır. Vahiy dışı dinler, beşerî ideolojiler, haz ve tekasür yaşamı insanlığın son birkaç kuşağının yıkım ve helak nedenleri olarak öne çıkmaktadır.
Çağdaş ifsad cinsiyetsiz insandan LGBT’ye kadar her türlü sapkınlığın hamisi ve propagandisti hüviyetindedir. Tarihte görülmemiş ve akla hayale gelmeyecek kelimelerin tasvirden hayâ ettiği sapkınlıkları bireysel tercih liberalizmi olarak yaygınlaştırmakta; bize de normal karşılamamız salık verilmektedir. Temel İslâmî varoluş alanlarımızdan olan aile topyekûn saldırı altındadır. Kadın feminist kışkırtmanın nesnesi durumunda Rabbin tayin ettiği konuma isyan etmektedir. Boşanmalar tavan yapmakta erkek çoğu zaman kavvamiyetini ifa edememekte veya devretmektedir. Gençlik sanalın gerçek esaretinde ama farkında bile değil. Hevâ, para ve şöhret ilahlaştırılmış, cehenneme çağıranlar idol olmuş durumdadır. Subliminal mesajlarla çocuklarımız belki de anne karnında dizayn edilmektedir.
Helal ve temiz beslenme imkânları her geçen gün daralmakta, GDO’lu gıdalardan yapay ete kadar ne yiyip içeceğimiz, ne giyeceğimiz, ne yapacağımız küresel hegemonya tarafından belirlenmektedir. İçeriden kuşatılmışlık ve farkındalık eksikliği hiç bu kadar kapsamlı olmamıştı. İfsad-ı Ekbere dair bu yargı cümleleri bir durum tespiti sadedinde söz meclisten içeri kabilinden Müslüman mahallemizin hatırı sayılır bir kesimi için de sarf edilebilir. Öyle ki kalben iman ehli fikren İslâmcı/hayatın tamamına şamil bir dünya görüşü savunucusu nicelerimiz seküler/dindışı/azaltılmış bir dini hayatı sürdürmektedir. Kimilerimiz sosyal çevre baskısının yol açtığı oto sansür nedeniyle namazını, kimliğini gizleyebilmektedir. Kimilerimizde ideolojik netlik ahlakî boyuta uğramayabilmektedir. Kişisel menfaatler davanın maslahatı maskesiyle arz-ı endam edebilmektedir. Para, kadın ve makam gibi başlıklarda hiç de iyi bir imtihan verememekteyiz. İş bu teori-pratik çelişkisinin yamanlığı eminlik vasfımızı buharlaştırdığı gibi sözümüzün anlamını yitirmesine de sebep olmaktadır.
İslâmî temel varoluş alanlarımızdan olan cemaat kavramı kirletilmekte içeriksizleştirilmektedir. Hizipçilik ve kötü örneklikler bireysellik tefritini öne çıkarmaktadır. Kalabalıklar içinde yalnızlık öğrenilmiş çaresizlik hükmüne varmaktadır. Cemiyet kavramına karşılık gelebilecek bir sosyal varoluşun kalıp kalmadığı tartışılabilir. Örf, gelenek, genel ahlak gibi toplumu ayakta tutan normların giderek zayıfladığı izahtan varestedir. Yaşanan toplumsal yozlaşmaya yönelik kısık itirazlar zamanla yerini kabullenmeye terk etmektedir. Öyle ya inandığı gibi yaşamayan yaşadığı gibi inanmaya mahkûmdur.
Kırsaldan kentlere yoğun göç çürümeye hız kazandırmaktadır. Kitle iletişim araçları kır-kent ayrımını dahi ortadan kaldıracak gibi görünmektedir. Kırsaldaki geleneksel doku nisbî olarak hükmünü cari olsa da hızlı bir çözülme sürecindedir. Çağdaş ifsadın ulaşmadığı kevnî ünite kalmamıştır maalesef.
Çağdaş ifsadın icadı olan modern ulus devlet formu bile aşınmakta küresel politikalar icra edilmektedir. Kavmiyetçilikler yozlaşma enstrümanı olarak işlev görmekte, liberal demokrasi asla sorgulanamaz gerçeklik ve tarihin sonu olarak insanlara dayatılmaktadır.
Küresel kapitalist ekonomi herkesi faizden hissedar yapmaktadır. Kârın maksimizasyonu ana hedef sayılmakta; bereket diye bir kavram mistik hezeyan olarak görülmektedir. Zekât, sadaka gibi malî ibadetlerin kapitalist dünyada yeri olmayacaktır kuşkusuz. Eğitim otoritenin talebi doğrultusunda çürümenin meşrulaştırımına koşullanarak gerçekleşmektedir. Farklı sesler bastırılmakta mutlak tahakküm sağlanmak istenmektedir.
Kısaca İfsad-ı Ekber hakkında çizmeye gayret ettiğimiz farkındalık çerçevesi davamızın sahibinin Allah olduğu hakikatinden gaflet edildiğinde mü’min için karamsarlık vesilesi olabilirdi. Bu ise hayata ve hadisata hâkim mutlak müdebbir olan Allah’ın sünnetullah çerçevesinde cehdeden mü’minlerin çabasını bereketlendireceğine dair inancı tekraren gündeme taşımayı icbar etmektedir.
İşte böylesi bir İfsad-ı Ekbere karşı mücadele eden biz mü’minlerin hareket fıkhını Cihad-ı Ekber/topyekün mücadele kavramsallaştırmasıyla inşa etmeye çalışalım. İfsadın en büyüğü mücadelenin de en büyüğünü gerekli kılmaktadır. Sözlü, fiilî, fikrî, malî, seyfî, bireysel, toplumsal, duygu, düşünce alanlarındaki cehdi ifade etmek üzere İslâm düşüncesinin kendine özgü kavramsallaştırması olan Cihad-ı Ekberi mücadele pratiğinin teorik arka planı olarak yardıma çağırmaktayız. Bizim kavrama yüklediğimiz anlam içeriği Sufî literatürdeki ‘Savaştan döndükten sonraki Nefs Mücadelesi’ anlamının da üstünde içsel, ibadî, malî, ilmî, kıtal ve benzeri tüm vechelerini ihtiva edecek kapsamlı ve derinlikli bir çabalar bütünüdür. Nefsi terbiye tabii şekilde cihadın içsel bir yönünü teşkil etmektedir. Bununla birlikte zalim sultana hakkı haykırmak; kim olursa olsun mazlumdan yana kim olursa olsun zalime karşı bir şahitlikte tüm diğer yönler gibi esaslı bir diğer yönüdür.
Evvelen Cihad-ı Ekber hayata, ölüme, sıkıntıya, nimete hâsılı her duruma bir Tevhidî anlam içeriği kazandırma hedefli çabalar bütünüdür. Derdi derman, zindanı gülistan, ölümü şehadet kılacak bir davaya yar olmaktır. Cahillerin anlayamayacağı bir âlemin insanı olmaktır. Değerler merkezli bir temiz hayatı örmektir ilmek ilmek. Yüce bir düstura adanmışlıktır. Eziklik taşımadan, aşağılık kompleksine kapılmadan hatta övünerek ‘Ben Müslümanlardanım’ diyebilmektir. Yolu, yolcuyu ve yol edebini fıkhetmektir. Başarıyı ‘yolda olmak, sebat ve istikamet üzere olmak’ şeklinde bilmektir.
Saf Tevhid inancını korumak, demokratik, seküler, muhafazakâr ve liberal kirliliklere karşı direnmektir en büyük cihad. Keza imtihan bilinci Tevhidi dünya görüşünde merkezi öneme haizdir. İmanî umdelerin muhkemleştirilmesi, tecdid-i iman evleviyet taşımaktadır. Böylece sahih iman hareket kaynağı olacağı gibi bizleri direngen kılacaktır. Gerçek imanın kalple sınırlı kalmadığı, azalarla kendini izhar ettiği tartışılmazdır. Sahih iman üzerinde mü’min kimlik inşasının cihadımızın önceliği olduğunun altı çizilmelidir. Bu bağlamda zerre miskal hayır ve şerrin karşılık göreceği düsturu mühim bir ilkeselliktir.
En büyük cihad hizipçilik ve bireysellik uçlarına karşı cemolmayı, cemaat olmayı, safları sıklaştırmayı, kaynatılmış kurşunlar gibi saf bağlayarak mücadele etmeyi savunmaktır. Ulusçuluk ve aşiretçilik ilkelliklerine karşı bütün mü’minlerle aynı duygu ve düşünce ikliminde buluşmak anlamında en büyük ailemiz olan ümmeti amasız, fakatsız savunmaktır.
Kapitalizmin reklam iğvasından uzak olmak, tüketim çılgınlığına kapılmamak, el âlem ne derse desin sade bir hayat yaşamak, kanaati savunmaktır en büyük cihad. Salih öncülerimizin hayatlarında gördüğümüz gibi Yüce Allah’ın ekonomiye de müdahil olduğu bilinciyle ev, binek, yiyim ve giyim konusunda vasat –hatta vasatın altında- bir tutum üzere olmaktır. Allah yolunda harcamak, dinarın dirhemin kulu olmamaktır. İsraf ve cimrilik arası bir itidal üzere yol almak, tekasür ve temerküz illetlerinin farkında ve berisinde olmaktır Cihad-ı Ekber. ‘Ne mutlu gariplere’ düsturunun gereği yalın ayaklıların arkadaşlığında şeref aramaktır. Ekmeği bölüşerek bütünleşmektir. Zekât ile tezkiye olmak, infak ile ruhun sağaltımıdır.
Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen Nebevî örneklikteki gibi Emin bir kişilik ibraz edebilmek amacıyla tüm yönleriyle Ahlak-ı Hamidiye/Övülen Ahlak üzere olup yine tüm yönleriyle Su-i Ahlaktan teberri etmektir. Nazarımızda cahilî değerlerin değersizleşmesidir. Zaaflarını kontrol etmek, kuvvet noktalarını tahkim etmektir. Gıybet, yalan, iftira, haset, rüşvet, torpil, ebeveyne asi olmak, su-i zan, tecessüs, ihaleye fesat karıştırmak gibi mühlikat/helak edicilerden berî olmaktır. Helalden kazanıp helale harcamaktır. Herhangi bir makamı rant ve şöhret vesilesi değil ağır bir sorumluluk bilmektir. Ömer gibi konuşmak değil Ömer gibi olmaktır.
Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi salih amelleri yiyip bitiren kibir ve ucub imtihanının karşısında tevazu ahlakını kuşanmaktır Cihad-ı Ekber. Kendine, grubuna vd. yönelik büyüklenme emarelerinin farkına varmak ve sağaltım çabasıdır. Emri bil maruf ve nehyi anil münker/İyilikleri emretmek kötülüklerden sakındırmaktır Cihad-ı Ekber. Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir. Her an bir hayır niyet ve iş peşinde olmaktır. Bahane mazeret bilmeksizin hep koşturmak, yorulmamak, ertelememek sonucu Allaha havale etmektir. Hayırlarda yarışıp öne geçmektir. Sabigun olabilme azmidir.
İnsan haysiyetini ve hürriyetlerini savunmaktır en büyük cihad. Yani esfel-i safiline karşı eşref-i mahlûkat mücadelesidir. İnsanın özgürlüğünü Allah’a kullukta bulmaktır. Can, mal, akıl, din ve nesil emniyetini savunmaktır. Ruh beden dengesini ortaya çıkarmaktır. Benî Âdem’in ilim irfan ile yücelere kanatlanmasını temindir. Maddi doyumun mutlaklaştırıldığı zamanlarda mana fukarası kalmamaktır. Beşerîlikten insanlığa terfi edebilmektir. Kalp dinginliği, sekinettir. Ruhsal bağımlılıklardan azade olmaktır.
Şeriatımızın maksatlarından olan nesil emniyeti zaviyesinden Kavvam erkeği, saliha kadını, aileyi savunmak Cihad-ı Ekberdir. Çıplaklığa karşı tesettürü, yozlaşmasına karşı tesettürün şartlarını savunmaktır en büyük cihad. Farzların ifası ve büyük – küçük bütün günahlara karşı diri bir direngenlik üzere olmaktır. İbadetlerin ve günahların sıradanlaşmasına karşı hassasiyet üzere kalmak Cihad-ı Ekberdir. Nefsimizi ve neslimizi şeytanların önden, arkadan, sağdan ve soldan saptırmalarına karşı yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korumaktır. Kadın-erkek ilişkilerindeki yozlaşma ve çürümeye karşı haremlik ve selamlık uygulamasına sahip çıkmaktır Cihad-ı Ekber. Kınayıcının kınamasına aldırmadan, aşağılık kompleksine kapılmadan, hangi ortamda olursa olsun mahremiyete sahip çıkmak, namahrem ile yalnız kalmamak, tokalaşmamaktır. Eşi, aileyi reelde olduğu gibi sanal ortamlarda da kıskanmak, teşhir etmekten sakınmaktır. Namusu sadece kadın için değil erkek için de mühim addetmektir. Yûsuf (as) ahlakının asri temsilcisi olmaktır en büyük cihad. Gömleğin arkadan yırtılmasıdır. Zindanın özgürlüğünü hevâya kulluğa tercih edebilmektir.
Tamamıyla adab-ı muaşeret/görgü kurallarıdır. İnceliklerin ilmidir. Oturup kalkmanın, yürümenin, konuşmanın ve dahi susmanın ilmidir. Anın vacibini ifadır. Her hak sahibine hakkını tevdi edebilmektir. İhlâsın, riyanın ve emarelerinin ilmiyle amel etmektir. Gösterişçi dindarlıktan kaçınmaktır. Yapıyormuş gibi değil yapıp görünmemektir. Vitrine değil mutfağa talip olmaktır. Mağarada mahsur kaldığında Allah’a vesile kılacak ameller biriktirmektir.
Namazı göz aydınlığı kılabilmek; huşu içinde berdevam kılabilmektir. Kıyamın, rükûun özellikle secdenin ihtişamını yaşayabilmektir hücre hücre. Her daim tevbe ve zikir üzere olmaktır Cihad-ı Ekber. Sesini Allah ve Rasûlü’nün üzerine çıkarmamaktır. Allah ve Rasûlü bir konuda hüküm verdiğinde ‘İşittik itaat ettik’ üzere olmaktır. Şüpheli şeylerden sakınmaktır. Hududullahı korumaktır. Takvayı yoldaş kılabilmektir. Dikenli bir tarlada yürürken dikenlere bulaşmama hassasiyetidir. Bütünüyle sünnete ittiba, bid’atlerden kaçınmaktır. Hikmete ram olmaktır. Mü’minlere karşı merhametli kâfirlere karşı şiddetli olmaktır. Mazlumlara güven, nifaka korku iklimi olabilmektir. Zillet vakitlerini ve mekânlarını izzete inkılab edebilmektir.
Kişinin İslâmı’nın güzelliği olan malayaniden uzak kalmaktır en büyük cihad. Ülfet eden ve edilen olmaktır. Ahde vefadır. Afetlerinin şuuruyla eline, diline, gözüne, gönlüne hâsılı azalarına hâkim olmaktır. İhtiyaç halinde bile kardeşini kendine tercih edebilmektir. Görüldüğünde İslâm’ı hatırlatabilmektir. Mahza tevazu olabilmektir. Sadeliğin görkemini izhar etmektir. Temiz bir hayat sonunda hüsnü hatimeyle, görkemli bir gidişle gidebilmektir. Tüm bu zikredilenler ve dahasıdır Cihad-ı Ekber.
Özcesi tüm zamanların en kapsamlı çürüme ve ifsadına karşı bütüncül ve derinlikli bir silkinişin, bir direngenliğin ifadesi olarak yürütülmesi elzem olan Cihad-ı Ekber emeklisi olmayan, yorulmayan, ümitsizliğe kapılmayan Mücahidan-ı Ekberi göreve çağırmaktadır. Bu en büyük sorumluluğun hamillerine, sözünü özüyle doğrulayan sadıklara selam olsun.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul